Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak sistemine farklı yaklaşımlar vardır. Bazı araştırmacılar feodal merkeziyetçilik derken, bazıları “Asya üretim tarzı”na odaklanıyor.
Bir grup araştırmacı da Batı’nın feodalizminin aksine tamamen benzersiz bir toprak sisteminden bahsediyor. Altemar konusuna geçmeden önce Osmanlı’daki toprak sistemi ile ilgili bu tartışmalardan bahsedebilir miyiz?
Asya tipi üretim geçmişte çok tartışılan ancak üzerinde uzlaşı sağlanamayan ve bir türlü bitmeyen bir tartışma olsa da Osmanlı ile Avrupa’daki üretim biçimlerinin aynı olmadığını söylemek yanlış olmaz.
Asya üretim tarzıyla ilgili olarak, Marx ve Engels’in mektuplarına bakmak elzemdir.
1853’te Engels’e yazdığı bir mektupta Marx, “Türkiye, İran ve Hindistan hakkında haklı olarak konuşan Bernier, Doğu’daki tüm olayların temelini toprakta özel mülkiyetin yokluğunda aramalıdır.
Doğu cennetinin gerçek anahtarı bu” diyor. Marx, Engels’e yazdığı mektupta, toprakta özel mülkiyet olmadığının altını cesurca çizer. Engels bu mektuba şöyle yanıt verir:
“Gerçekten, toprak mülkiyetinin yokluğu bütün Doğu’nun anahtarıdır. Doğu’nun bütün siyasi ve dini tarihi burada saklıdır.
Peki Doğuluların feodalizm biçiminde bile toprak mülkiyetine gelememelerinin nedeni nedir? Bunun temelinde de Sahra’dan Arabistan’a, İran’a, Hindistan’a, Tataristan’dan Asya’nın yüksek yaylalarına kadar uzanan çölün iklimi ve buna bağlı olarak toprağın türü olduğunu düşünüyorum.
Burada suni sulama tarımın birinci şartıdır ve (bu iş) ya köyün, ya vilayetin ya da merkezi hükümetin görevidir.”
Bu yazışmalar ve bu mektuplardaki görüşler, Asya tipi üretim anlayışının ilk çekirdeğini oluşturmaktadır. Yine 1853’te New York Tribune’de yayınlanan bir makalede Marx, Asya üretim tarzını şu şekilde değerlendirmektedir:
“…İklim ve bölge şartları, kanal ve su yolları ile suni sulama, Doğu tarımının temelini oluşturur.
Mısır ve Hindistan’da olduğu gibi Mezopotamya ve İran’da da sulama kanalları yardımıyla toprağı gübrelemek için kullanılmaktadır.
Suyu tasarruflu ve toplu kullanma ihtiyacı… Uygarlığın geri kalmış, toprakların çok büyük olduğu Doğu’da, gönüllü birleştirmeden çok merkezi hükümetin müdahalesini gerektiriyor.
Tüm Asya hükümetlerinin ekonomik görevi bayındırlık işleri yapmaktır…”
Belki yazılanları şöyle özetleyebiliriz: Asya’da başka bir üretim şekli daha vardır. Bu üretim tarzının kendisi klasik feodal üretim tarzı değildir.
Çünkü klasik feodalizmde devlet mülkiyet sahibi değildir. Bu açıklamalara göre Asya ülkelerinde klasik feodal üretim tarzı değil, farklı bir üretim tarzı uygulanmaktadır.
Marx için bu, Asya üretim tarzıdır. Asya üretim tarzının uygulandığı ülkelerde özel mülkiyetin ortaya çıkmamasının nedeni, temel ve tek üretim aracı olan topraktan, iklim ve toprak koşullarından dolayı ürün elde edebilmek için büyük sulama tesislerine ihtiyaç duyulmasıdır. Arazi ya köyün (komün) ortak malıdır ya da devletin malıdır.
Dolayısıyla Asya üretim tarzının bu yapısı, Osmanlı ekonomik yapısı ve devlet teşkilatı ile aynı değildir. Ayrıca Osmanlı toprak düzeni klasik bir feodalizm değildir.
Ancak Avrupa’dan farklı, kendine özgü bir feodal yapının olduğu da yadsınamaz. Her halükarda, her olguyu bir kalıp içinde değerlendirmenin yolu da Marx’ın yöntemi değildi. Avrupa’da feodalizm her bölgede birbirinden farklıydı.