“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı…” Hayatını kaybettiğinde henüz 36 yaşında olan şair, yazar ve çevirmen Orhan Veli Kanık’ı vefatının 74. yılında anlattık.
Orhan Veli, 13 Nisan 1914’te, Mızıka-yı Hümayun’da klarnetçi olan Mehmet Veli Bey ve Fatma Nigar Hanım’ın ilk çocuğu olarak Beykoz Yalıköy’deki bir konakta dünyaya geldi.
Usta şairin gerçek adı “Ahmet Orhan” idi ve ailesi Soyadı Kanunu’ndan sonra “Kanık” soyadını aldı.
Kanun öncesinde, babasının adından gelen “Veli” ismini benimseyen Kanık, edebiyat çevrelerinde “Orhan Veli” olarak tanınmaya başladı.
Usta şair çocukluğunu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir’de geçirdi.
Adnan Veli ve Füruzan (Yolyapan) adında iki kardeşi olan Kanık, mütareke döneminde Akaretler’deki Anafartalar İlkokulu’nun anaokulu sınıfına katıldı.
Edebiyata İlgisi İlkokulda Başladı
Edebiyata olan ilgisi ilkokul yıllarında başladı; öğretmeni Sedat Bey, onun yeteneğini fark edip daha güzel ve sık yazması için teşvik etti.
İlk hikayesi, o yıllarda yayımlanan **Çocuk Dünyası** dergisinde yer aldı.
Ankara Lisesi’nde edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar’dan aldığı destekle güzel yazılar ve şiirler yazdı; böylece alaydan ya da kafiye kullanmadan ilk şiirlerini yarattı.
Öte yandan, Gazi İlkokulu’nun son yılında tanıştığı Oktay Rıfat ve Ankara Lisesi’nin ilk yılında tanıştığı Melih Cevdet ile hayatının geri kalanında bir arada oldu.
Lisede kooperatif sermayesiyle *Sesimiz* adlı bir dergi çıkardılar ve orada kendi yazılarını yayımladılar.
Kanık’ın ilk şiirleri, dönemin en önemli edebiyat dergilerinden biri olan **Varlık*’ta, Nahit Sırrı Örik’in teşvikiyle yayımlandı.
Başarılı yazarın şiirleri ayrıca **İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılapçı Gençlik** dergilerinde de okuyucularla buluştu. Zaman zaman “Mehmet Ali Sel” takma adıyla da şiirlerini yayımladı.
Orhan Veli Genç Yaşta Tiyatroya da İlgi Duydu
Beykoz’daki evinin bahçesinde arkadaşlarıyla bir sahne kurarak yazdığı oyunları sahneledi. İlk oyunu olan **Doktor İhsan**’ı 16-17 yaşlarındayken yazdı ve kendisi sahneledi.
Sahnedeki başarılarının ardından, Maeterlinck’in **Monna Vanna** adlı oyununda baba rolüyle seyirciyle buluştu.
Sahnedeki çalışmaları bu rollerle sınırlı kalırken, tiyatro alanındaki çalışmalarına oyuncu olarak değil çevirmen olarak devam etti ve birçok oyunu Türkçeye çevirdi.
1932 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne giren Kanık, okulu tamamlayamadı.
Kanık bir süre Galatasaray Lisesi’nde öğretmen yardımcılığı yaptı ve 1936-1942 yılları arasında Ankara PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Başkanlığı Uluslararası Tüzükler Bürosu’nda çalıştı.
Sokaktaki Adamın Şiirini Tercih Etti
Orhan Veli Kanık, hece ölçüsüne dayanan ve kafiye ile tekrar seslerine dikkat eden erken dönem şiirlerinde, geçmişe özlem, çocukluk anıları, doğa sevgisi, umutsuzluk ve yalnızlık gibi temaları hüzünlü bir dille işledi.
Eski biçimde yazdığı için bu şiirleri hiçbir kitabına dahil etmeyen Kanık, ilk şiiri “Ağaç“ı Oktay Rıfat ile birlikte “yeni bir biçimde” yayımladı.
Usta şair, Fransız sembolistlerinin etkisinden kaçarak ölçü, kafiye ve mecazları bıraktı ve serbest vezne yöneldi. Sokaktaki adamın şiirini yazdı.
Garip Hareketi
Orhan Veli, 1936’da başladığı şiirlerinde 1937’den itibaren yeni bir üslup ve tarz yarattı.
1941 yılında, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile birlikte **Garip** adlı bir kitap yayımladı ve kitabın önsözünde şu ifadelere yer verdi:
Şiirin, beş duyudan ziyade zihne hitap eden bir anlatım biçimi olduğunu savunan şair, ölçü ve kafiyenin şiiri bozduğunu, bu nedenle şiire sırt dönmek ve yeni araçlarla çoğunluğa seslenmek gerektiğini vurguladı.
**Garip Hareketi**, Orhan Veli ve Oktay Rıfat’ın birlikte yazdığı “Ağaç” şiirinde doğa temasıyla başladı.
15 Eylül 1937 tarihli ve altı satırdan oluşan bu şiirde, Orhan Veli, yeni şiir tarzının müjdesini verdi.
Doğanın canlı ve cansız varlıkları arasında en belirgin olanlar bazen martılar, ağaçlar, kuşlar, erik ağaçları, ebegümeci ağaçları, söğüt ağaçları ve çiçekler; bazen de bulutlar, yıldızlar, gökyüzü ve ay ışığı gibi astronomik unsurlardı.
“Çok Aşık Oldum, Hiç Evlenmedim”
Çanakkale’de askerliğini yapan şair, hayatının 25 yılını şu sözlerle özetledi: “1914’te doğdum. 1 yaşımdayken kurbağalardan korkardım.
9 yaşımda okumaya, 10 yaşımda yazmaya merak sardım. 13 yaşımda Oktay Rifat’la, 16 yaşımda Melih Cevdet’le tanıştım.
17 yaşımda barlara gitmeye başladım. 18 yaşımda rakı içmeye başladım.
19 yaşımda aylak devrimi başladı. 20’den sonra para kazanmayı ve acı çekmeyi öğrendim. 25 yaşımda bir trafik kazası geçirdim.
Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim, şimdi askerim.
Kanık, 1945 yılında başladığı Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’ndaki görevinden 1947 yılında ayrıldı.
1 Ocak 1949’dan itibaren her 15 günde bir iki sayfalık *Yaprak*dergisini yayımlamaya başlayan usta yazar, 15 Haziran 1950’ye kadar 27 sayı çıkan dergiyi maddi zorluklar nedeniyle devam ettiremeyince Ankara’dan İstanbul’a geri döndü.
Kaynak :