Cumartesi, Nisan 19, 2025

İmamoğlu, Financial Times aracılığıyla

(CHP) cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, İngiliz Financial Times gazetesinde yayınlanan yazısında şunları yazdı:

Paylaşmak

Türkiye’nin demokratik geleceği dünya için neden önemli?” Makalenin girişine, “Yazar, İstanbul Belediye Başkanı olup, Silivri Cezaevi’nden yazmaktadır” başlığı eklendi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, yazısına Türkiye’nin jeopolitik konumunun önemine dikkat çekerek başladı:

Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan, Karadeniz ve Doğu Akdeniz kıyısında yer alan Türkiye, kıtaların, kültürlerin ve çatışma alanlarının kavşağında yer almaktadır.

 Kuzeyde Rusya’nın Ukrayna savaşı. Güneyde Ortadoğu yer alır. Tüm bunlara rağmen Türkiye, küresel ticaret, güvenlik ve diplomaside önemli bir aktör olmaya devam ediyor. Yaklaşımımız sadece bizim açımızdan değil, uluslararası düzenin istikrarı açısından da önemlidir.

İstanbul Medya Enstitüsü Başkanı, Türkiye’nin Osmanlı’nın dağılmasından bu yana izlediği yolu ilginç bir model olarak nitelendirerek, “Osmanlı’nın dağılmasından bu yana Türkiye’nin izlediği yol ilginç bir model ortaya koydu:

Müslüman çoğunluğa sahip, çağdaşlığa doğru ilerleyen laik, demokratik bir cumhuriyet. Ancak bu model Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 yıllık iktidarı sırasında çöktü. Demokratik kurumlar aşındırıldı, muhalefet suç sayıldı ve yargı silahlandırıldı. Bu demokratik gerileme ekonomik krizi derinleştirdi ve halk arasında umutsuzluk yarattı.”

Ameliyatını anlattı.

İmamoğlu, siyaset anlayışını AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset anlayışına benzeterek, “2019’da İstanbul Belediye Başkanı olduğumdan beri alternatif arıyorum” dedi.

 “Erdoğan’ın otoriter popülizminin, uzun vadeli vaatlerinin ve kısa vadeli eylemlerinin aksine, ben kalkınmacı ‘hümanizm’ adını verdiğim şeyi sunduk: İnsan onuruna, pratik çözümlere ve kamu güvenine dayalı bir medeni model.”

İmamoğlu, 2024 yılında 16 milyon vatandaşın oylarıyla üçüncü kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesiyle bu vizyonun teyit edildiğini belirtti. Ayrıca şu ifadeleri kullandı:

Zaferimiz Cumhuriyet Halk Partisi’nin ulusal çaptaki genel başarısının bir parçasıdır. Mesaj açıktı: Türk halkı değişime hazırdır.

 Halkın desteği giderek artınca cumhurbaşkanlığına adaylığımı açıkladım. Ancak hükümet bu ivmeye saygı göstermek yerine baskısını artırdı. Yönetimimiz, belediye hizmetlerinin aksatılacağı yönündeki soruşturmalar ve tehditlerle boğuşuyor. 

Bana otuz yıldan fazla bir süre önce verilen ve cumhurbaşkanlığı için bir gereklilik olan üniversite diplomam keyfi bir şekilde iptal edildi. Daha sonra 19 Mart’ta, adaylığımın resmen açıklanmasına dört gün kala yüzlerce polis evimi kuşattı. 

Belediyedeki en yakın danışmanlarım ve meslektaşlarım da dahil olmak üzere 100’den fazla kişiyle birlikte yolsuzluk ve teröre yardım gibi asılsız suçlamalarla tutuklandım.

“Tutuklanmam Erdoğan için bir zafer değil”

Bu satırları çok sayıda seçilmiş, akademisyen, gazeteci ve aktivistin tutulduğu Silivri Cezaevi’ndeki bir hücreden yazıyorum. Ben, sözde “gizli tanık”lardan oluşan bir grubun muğlak ifadelerine dayanarak hapse atıldım. Hakkımda herhangi bir mahkumiyet kararı yok. 

Ben siyasi tutukluyum. Beni hapse atmak Erdoğan için bir zafer değil. 

Tam tersine bir uyanış hali yarattı. Sokaklara ilk çıkanlar öğrenciler oldu. Yüzbinlerce kişi protesto gösterilerine katıldı, boykot kampanyaları başlattı ve Erdoğan’ın yandaş ağlarıyla bağlantılı medya kuruluşları ve şirketlere karşı halk gösterileri düzenledi. 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin beni cumhurbaşkanı adayı göstermek için düzenlediği açık ön seçimlere 15 milyondan fazla vatandaşımız katıldı. Bu, demokratik geleceğimiz için ortak bir tutumdur. 

Hükümetin beni dışlama çabası, Merkez Bankası’nın Türk lirasını desteklemek için rezervlerini tüketmesine neden olan insan yapımı bir krize yol açtı. 2023’teki çöküşün ardından “rasyonel” ekonomik politikaya dönüş olarak öne sürülen politika, siyasi hayatta kalma uğruna hızla terk edildi.

Avrupa Birliği üzerindeki etkisine dikkat çekmek

“Türkiye’nin istikrarının hiçbir zaman sadece vatandaşları için önemli olmadığını” vurgulayan İmamoğlu, bunun NATO ve Avrupa Birliği için de önemli olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:

NATO’nun ikinci büyük ordusu, Avrupa Konseyi üyesi ve uzun süredir AB üyeliğine aday bir ülke olarak, siyasi yönelimimiz Avrupa’nın, transatlantik ittifakının ve daha geniş anlamda Ortadoğu ve Kafkasya’nın güvenliği açısından merkezi öneme sahiptir. Ukrayna’daki savaş, bu jeopolitik alanda stratejik koordinasyona acil ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Suriye’deki gelişmeler ve Gazze’de yaşanan trajedi, istikrarsızlığın sınırlar ötesine ne kadar çabuk yayılabileceğini gösteriyor.

Bu alanların her birinde demokratik ve laik bir Türkiye sadece yararlı değil, aynı zamanda gereklidir. 

Avrupa Birliği’nin giderek artan sınamalar karşısında kendini güçlendirme arayışında olduğu bir ortamda demokratik bir Türkiye vazgeçilmezdir. Gençliğini baskılayan, muhalefeti ezen ve korkuyla yöneten herhangi bir rejim yalnızca bölgesel istikrarsızlığı derinleştirecektir.

“Artık ortak geleceğimizi inşa etmek elzem hale geldi.”

Küresel tedarik zincirleri yeniden şekillenirken coğrafyamız ve endüstriyel yapımız bizi doğal bir ortak haline getiriyor. Ancak bu potansiyelin gerçekleşmesi ancak ülkenin güvenilir, şeffaf ve kurallara bağlı ekonomik politikalarla yönetilmesiyle mümkün olabilir. Aksi takdirde yatırımcı güveni kaybolacak ve sermaye başka yerlere akacaktır.

Türk halkı iki asırdan fazla bir süredir anayasal düzen, medeni temsiliyet ve adalet için mücadele vermiş, otokrasinin Türkiye’nin doğal hali olduğu efsanesini ortadan kaldırmıştır. 

Ortak geleceğimizi inşa etmek için artık dünya çapında demokratik dayanışma şarttır. Dünya çapında demokratik gerileme dalgası Türkiye’de başlamış olabilir. “Direnişin burada da başlayacağını düşünüyorum.”

kaynak

Devamını oku

İlginizi çekebilir