Türkiye devletiyle yaklaşık kırk yıl süren silahlı çatışmanın ardından Kürdistan İşçi Partisi (PKK) kendini feshedip silahsızlanma kararı aldığını duyurdu.
Siyasi yelpazenin her kesiminden hükümet ve muhalefet temsilcileri tarafından memnuniyetle karşılanan bu adımın, daha fazla kan dökülmesini durdurması bekleniyor. Son yıllarda on binlerce sivil ve PKK’lı hayatını kaybetti.
Almanya’nın da terör örgütü olarak kabul ettiği Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) açıklaması, Türkiye’de coşkuya yol açarken, bu gelişmenin Türkiye’ye nasıl yansıyacağı konusunda da soru işaretleri yarattı.
Siyasi uzmanlar ve analistlerin bakış açısına göre, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) dağılması Türkiye’deki siyasi güç dengelerinde radikal bir değişime yol açabilir.
Kürdistan İşçi Partisi’nin kapatılması: Türkiye’deki siyaset sahnesi nasıl etkilenecek?
İstanbul Kamu Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Şirin Selvin Korkmaz, Kürdistan İşçi Partisi’nin kendini feshederek silah bırakma kararını Türk siyasetinde “olası bir dönüm noktası” olarak görüyor.
Korkmaz, “Bir yıl önce tartıştığımız siyasi denklemler bugün tamamen farklı. Partiler, özellikle Kürt Demokratik Partisi için siyasi eylemin kapsamını genişleten platformlarını ve söylemlerini uyarlamalı.” diye açıklıyor.
Korkmaz, önümüzdeki üç yılda Türk siyasetini önemli ölçüde etkileyecek iki unsurun, PKK ile barış sürecinin olası seyri ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun hukuki statüsü olduğunu söyledi.
Mart 2025’te demokratik yollarla seçilen İmamoğlu, Kürdistan İşçi Partisi ile yürütülen barış sürecinde tutuklandı. Korkmaz, İmamoğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) son yıllarda Kürt siyasi hareketinin aksine, artık Türk hükümeti tarafından “yeni düşman” olarak nitelendirildiğini kaydediyor.
İmamoğlu’nun yanı sıra şu anda çok sayıda Kürt siyasetçi daha tutuklu bulunuyor; bunların arasında ünlü siyasetçi Selahattin Demirtaş da var. Kürt hareketi şimdi siyasetçilerinin serbest bırakılmasını bekliyor ancak akıbetleri henüz belirsizliğini koruyor.
Türk siyasi analist Mesut Yegin, “Kürt sorununun artık anayasa çerçevesinde tartışılması bir tür yumuşamayı veya demokrasiyi gerektiriyor” diyor. “Türk devleti için daha demokratik bir model yaratmak için anayasanın kökten yeniden yazılması gerekiyor. Aynı zamanda, otoriter eğilimleri olan, başkanlık sistemini değiştirmek istemeyen bir hükümet var.”
Silahlara ne olacak?
PKK’nın silahlarını kime, ne zaman ve nasıl teslim edeceği de belirsiz. Bunun uluslararası gözetim altında mı gerçekleşeceği, bunun tamamen silahsızlanma mı yoksa sembolik bir jest mi olacağı ise merak konusu.
Resmi olmayan kaynaklara dayandırılan medya haberlerine göre, bu soruların yaz aylarında netlik kazanması mümkün görünüyor. Devlet daireleri bir yol haritası geliştirmek için çalışıyor. Partinin feshine karşı içeride de direniş vardı.
Öncelikle parti içindeki bazı ileri gelenleri ikna etmek gerekti. Ayrıca yeni örgütlenmelerin ortaya çıkıp çıkmayacağı ve Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’nın akıbetinin ne olacağı konusunda da tartışmaların yapılması bekleniyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise sadece silah bırakmanın yeterli olmadığını söyledi. “Şiddet kullanabilecek tüm yasadışı yapılar ortadan kaldırılmalı” dedi 9 Mayıs’ta. Çeşitli alternatif senaryolara hazır olduğunu duyurdu.
PKK’lıların akıbeti ne oldu?
Hem dağlarda savaşçı olan hem de şehirlerde faaliyet gösteren PKK’lıların akıbeti ise henüz belirsizliğini koruyor. PKK’nın, savaşçılar, sempatizanlar ve sivil yardımcılar da dahil olmak üzere yaklaşık 60 bin kişilik bir destek tabanına sahip olduğu tahmin ediliyor. Genel af çıkarma olasılığı hâlâ tartışmalı bir konu.
Olası entegrasyon programları değerlendirilirken, Erdoğan’ın genel bir af çıkarması pek olası görünmüyor ve toplumsal gerginlik yaratma riski yüksek. PKK yöneticilerinin Türkiye’ye dönmeleri pek mümkün görünmüyor.
Bir kısmı başka ülkelere gidebilirken, bir kısmı da somut kararların alınması gereken Kuzey Irak’ta kalabilir. Ankara, Türkiye’nin komşu ülkeleri Irak, Suriye ve İran’da yaşayan yaklaşık 300 PKK yöneticisinin orada kalmasına izin vermek istemiyor.
Bu gelişme Suriye Kürtleri açısından ne anlama geliyor?
Bu gelişmenin Suriye ve Irak’a olan etkisi de yakından izleniyor. Kuzey Suriye, özünü Türkiye’nin PKK’nın bir kolu olarak gördüğü Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolü altında kalmaya devam ediyor.
Ayrıca SDG savaşçılarının Suriye ordusuna entegre edilmesi ve yabancı savaşçıların ülkelerine geri gönderilmesi konusunda da spekülasyonlar var. Ankara, başlangıçta Kürt Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) silahsızlandırılmasını talep etmiş, ancak daha sonra bu talep önemli ölçüde geri çekilmiştir.
Ayrıca, Türkiye Milli Savunma Bakanlığı resmi terminolojisini değiştirerek, “Halk Koruma Birlikleri/Kürdistan İşçi Partisi” yerine giderek daha fazla “Suriye Demokratik Güçleri” ifadesini kullanmaya başladı.
Hükümet şimdiye kadar “SDG” kısaltmasını kullanmaktan kaçınıyordu, çünkü bunun SDG’nin marjinalleştirilmesi anlamına geldiğini düşünüyordu.
Öte yandan Türkiye’nin iktidar partisi Adalet ve Kalkınma Partisi’nin içinden de kuşkulu sesler yükseliyor. Erdoğan’a yakın eski milletvekili Şamil Tayar ise, “Silah teslimleri ve yasal düzenlemelerin yanı sıra eski PKK’lıların akıbetinin de açıklığa kavuşturulması gerekiyor” uyarısında bulundu.
Tayar, “Bu gelişmeyi Suriye’deki gruplardan ayrı değerlendirmek mümkün değil” dedi. “PKK’yı dağıtmaktan daha önemlisi, onun sınırlarımıza yönelik oluşturduğu tehdidin ortadan kaldırılmasıdır” diye konuştu.