Demokrasi Şehidi Adnan Menderes, 1950’lerde Türkiye’nin başbakanı olarak görev yaptı ve modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün gölgesinden çıkarak laik yasalarına meydan okudu.
Demokrasi Şehidi Adnan Menderes’in Siyasi Yükselişi
Türkiye’yi NATO’ya dahil edip Sovyetler Birliği’ne karşı Batı’nın öncü gücü haline getirse de, ordunun modern Türkiye tarihindeki ilk darbeyle kendisine karşı harekete geçmesi ona yardımcı olmadı. İktidarda geçirdiği on yılın ardından birkaç yoldaşıyla birlikte idama mahkûm edildi.
Demokrasi Şehidi Adnan Menderes bir İslamcı değildi; Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) üyesi ve partinin milletvekiliydi. Ancak 1945’te, o ve diğer üç milletvekili, parti liderleri ve Başbakan, Atatürk’ün halefi ve laik mirasının koruyucusu İsmet İnönü’ye karşı bir duruş sergilediler.
Dört milletvekili, Menderes liderliğindeki Demokrat Parti’yi kurmak için partiden ayrıldı. 1946’daki genel seçimlere katılan yeni parti, sadece 62 sandalye kazanabildi.
Reformlar ve Kalkınma Hamleleri
Daha sonra 1950 seçimlerine geri döndü ve ezici bir çoğunluk kazandı. Menderes, 1923’te cumhuriyetin ilanından bu yana Türkiye’yi yöneten Cumhuriyet Halk Partisi’nin egemenliğine son veren bir hükümet kurdu.
Seçim vaatlerini yerine getirerek camilerde ezanı Arapça okudu, devlet okullarında din dersleri başlattı ve Kur’an öğretim merkezlerinin yanı sıra ilk yüksek din enstitüsünü açtı.
Türkiye’de tarımı geliştirmek, fabrikalar açmak, yollar, köprüler, okullar ve üniversiteler inşa etmek de dahil olmak üzere kapsamlı bir kalkınma kampanyası başlattı.
Hükümeti döneminde ekonomi gelişti, işsizlik azaldı, ticaret serbestleşti ve siyasi istikrar sağlandı.
Menderes, başarıları ışığında, ne bir İslamcıydı ne de İslamcıların destekçisi. Aksine, iktidarı sırasında NATO’ya katıldığında Türkiye’yi Batı dünyasının merkezine yerleştirdi.
Batı Dünyasıyla İlişkiler
Amerika Birleşik Devletleri ile güçlü ilişkiler kurdu ve Kore’ye Türk askeri göndermek de dahil olmak üzere bölgedeki ve ötesindeki planlarını destekledi. Ayrıca Türkiye’yi, o dönemde Abdülnasır liderliğindeki yükselen Arap milliyetçi hareketiyle karşı karşıya getirdi.
1954 seçimlerinde Demokrat Parti mutlak çoğunluğu kazandı ve Demokrasi Şehidi Adnan Menderes başbakan olarak devam etti. Ancak, Türk ekonomisini bozulmaktan kurtarmayı başaramadı ve 1957 seçimlerinde bazı sandalyelerini kaybetti.
1950’lerin sonuna gelindiğinde, Demokrasi Şehidi Adnan Menderes’in iç tedbirleri, özellikle üniversiteler ve ordu içindeki toplumsal güçleri hükümetin politikalarına karşı harekete geçirebilen laik güçleri kışkırttı.
27 Mayıs Darbesi ve Yassıada Yargılamaları
İstanbul ve Ankara sokaklarında büyük isyanlar ve gösteriler patlak verdi. Kara Harp Okulu öğrencileri, Menderes’in politikalarını protesto etmek için Ankara’daki Halk Meclisi’ne sessizce yürüdüler. 27 Mayıs 1960’ta Türk ordusu ilk darbeyi gerçekleştirmek için harekete geçti.
Cumhuriyet döneminde, 38 subay, Orgeneral Cemal Gürsel liderliğindeki hükümeti kontrol altına aldı. Darbeciler, Genelkurmay Başkanı da dahil olmak üzere 235 general ve 5.000 subayı emekliye ayırdı. Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar, çok sayıda bakanla birlikte tutuklandı.
Düzmece bir yargılama sonucunda Cumhurbaşkanı ömür boyu hapse mahkum edilirken, Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüstu Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Bultakan idama mahkûm edildi. Menderes ve arkadaşları, laik rejimi devirip din devleti kurmayı amaçlamakla suçlandılar. Ceza “bu gün”, 17 Eylül 1960’ta infaz edildi.
Birkaç gün sonra, iki bakanı da idam edildi ve aynı adaya gömüldüler. Birçok Türk, Menderes ve iki arkadaşının haksız yere öldürüldüğünü hissediyordu.
Bu duygu, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın halkının nabzını tutup Demokrasi Şehidi Adnan Menderes ve iki arkadaşı Bultakan ve Zorlu’nun itibarını iade etmek için cesur bir karar aldığı 1990 yılına kadar ay ay ve yıl yıl büyümeye devam etti.
İnfaz ve Toplumsal Tepki
Büyük Millet Meclisi’nde (Temsilciler Meclisi) çoğunluğu temsil eden Anavatan Partisi milletvekillerine, Menderes ve iki arkadaşının itibarını iade etmek için bir yasa çıkarmaları talimatını verdi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi de tam bunu yaptı ve 11 Nisan 1990’da aynı davada idam edilen Adnan Menderes ve arkadaşlarının iadesini öngören 3623 sayılı kanunu çıkardı. Hemen yasayla birlikte bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi de yayınladı.
Daha sonra, idamlarının ardından defnedildikleri Yassıada Adası’ndan naaşlarının, İstanbul Belediyesi tarafından Topkapı semtinin en geniş caddelerinden birine bakan bir tepede kurulan özel bir mezarlığa nakledilmesi emrini verdi.
17 Eylül 1990’da, idamının 29. yıldönümünde, Özal, devlet erkanı, ordu komutanları, parti liderleri ve kalabalık bir halk topluluğuyla birlikte naaşlarını teslim aldı.
Naaşlarının yeni mezarlara yeniden defnedilme törenlerine bizzat katıldı, ruhları için Fatiha okudu ve tören sırasında bir ağıt yakarak onları vatan şehidi olarak nitelendirdi.
Ertesi gün gazeteler Adnan Menderes, Fatin Zorlu ve Hasan Bultekan’ı anlattı. İzmir Havalimanı’na vatan ve demokrasi şehitlerinin adı verildi; Adnan Menderes Üniversitesi gibi birçok cadde, üniversite ve okul da aynı şekilde adlandırıldı.
Bu, Türk sivil yaşamındaki rolünden dolayı bir minnettarlık göstergesi ve ordunun ve darbelerinin mirasını kınamak ve gömmek içindir.