Türkiye’de muhalefet krizi ve Erdoğan sonrası dönem tartışmaları… AK Parti’nin 23 yıllık iktidarı, eleştiriler, bölgesel dinamikler ve muhalefetin çıkmazı üzerine kapsamlı bir analiz.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), geçtiğimiz günlerde 14 Ağustos 2001’deki kuruluşunun 24. yıl dönümünü kutladı. Parti, 2002’de girdiği ilk seçimden itibaren ülkeyi yönetiyor.
Ancak dikkat çekici olan, siyasi gündemin son dönemde ülkenin en büyük muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) iç sorunları ve tartışmalarıyla meşgul olmasıydı.
Uzun Süreli İktidarların Doğal Erozyonu
Cumhuriyet rejimlerinde uzun süre iktidarda kalan partiler, genellikle zamanla halk desteğini kaybeder; başarıların azalması, kadroların yıpranması ve toplumda değişim isteğinin güçlenmesi gibi nedenlerle etkileri zayıflar.
AK Parti’nin Siyasi İstisnası
Ancak AK Parti bu siyasi kuralın önemli bir istisnasını oluşturuyor. Parti, 23 yıldır kesintisiz şekilde iktidarda. 2018’e kadar parlamenter sistemde tek başına hükümetler kurdu, 2018’den bu yana ise başkanlık sistemiyle ülkeyi yönetiyor.
Kurulduğu günden bu yana girdiği tüm seçimlerde — cumhurbaşkanlığı, parlamento, yerel seçimler ve anayasa referandumları — birinci parti oldu. Sadece son yerel seçimlerde CHP’nin ardından ikinci sırada yer aldı.
Eleştiriler ve Tartışmalar
AK Parti’ye yönelik pek çok eleştiri var. Bunların bir kısmı haklı bulunurken, bir kısmı da ülkedeki siyasi rekabetin doğasıyla ilgili: tek adam yönetimi, medya üzerindeki kontrol, yargının kullanımı, performans düşüşü, yenilenme ve özeleştiri eksikliği, kurucu ve tarihi lider kadroların ayrılması ya da dışlanması, yolsuzluk ve kayırmacılık iddiaları gibi.
Erdoğan’ın Siyasi Rekoru
Bu eleştirilerin doğruluğu ya da haksızlığı bir yana, böylesi suçlamalar ve uzun iktidar süresi başka bir parti için iktidardan düşmesine yeterli olurdu. Ancak AK Parti örneğinde bu olmadı. Erdoğan, Cumhuriyet’in kurucusu ve CHP’nin lideri Mustafa Kemal Atatürk’ü dahi geride bırakarak ülkenin en uzun süre iktidarda kalan siyasetçisi oldu.
Çeyrek Asır Eşiğinde AK Parti
Bugün, büyük ve kritik bir ülke olan Türkiye’de çeyrek asırlık bir iktidarın eşiğinde, AK Parti’nin siyasi, toplumsal ve seçim desteğinin azalacağı beklenirken; aksine, parti daha güçlü ve özgüvenli bir şekilde “Türkiye Yüzyılı” ve “Güçlü Türkiye” vizyonunu öne çıkarıyor. Bu süreçte savunmada olan değil, daha çok inisiyatif alan bir aktör olarak sahneye çıkıyor.
Değişen Bölgesel Dinamikler
Bunda üç temel değişkenin etkisi oldu: İlki, Suriye’deki büyük siyasi depremin rejim değişikliğiyle birlikte yaşanması. Bu durum, siyasi, stratejik, askeri ve güvenlik boyutlarıyla Türkiye’nin lehine gelişti.
Erdoğan’ın hanesine bir kazanım olarak yazıldı, Türkiye’deki Suriyeliler meselesine dair iç baskıları kısmen hafifletti ve önemli ekonomik-ticari getiriler sağladı.
Ekonomik ve Stratejik Kazanımlar
İkinci olarak, Türkiye’nin son yıllarda izlediği enerji ve dış politika hamleleri, ülkeyi bölgesel bir güç merkezi haline getirdi. Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Kafkasya’daki gelişmeler, hükümetin elini güçlendiren faktörler arasında yer aldı. Enerji projeleri, savunma sanayiindeki ilerlemeler ve ticaret anlaşmaları, AK Parti’nin içeride eleştirilerle karşılaşmasına rağmen dışarıda güçlü bir imaj çizmesini sağladı.
Muhalefetin Çıkmazı ve Bekleyiş
Üçüncü faktör ise muhalefetin içinde bulunduğu krizdir. CHP başta olmak üzere muhalefet partilerinin iç çekişmeleri, liderlik tartışmaları ve strateji eksiklikleri, iktidarın işini kolaylaştırdı.
Erdoğan sonrası döneme dair senaryolar konuşulurken, muhalefetin ortak bir vizyon geliştirememesi dikkat çekiyor. Bu durum, toplumun bir kesiminde “Erdoğan sonrası Türkiye”nin nasıl şekilleneceğine dair belirsizliği artırıyor.
Sonuç
Erdoğan Sonrası Dönemin Belirsizliği
AK Parti, çeyrek asırlık iktidarını “Türkiye Yüzyılı” söylemiyle taçlandırmaya çalışırken, muhalefet partileri hâlâ iç sorunlarını çözme aşamasında. Erdoğan sonrası döneme dair sorular giderek çoğalıyor: AK Parti iktidarını korumaya devam edecek mi, yoksa Türkiye siyaseti yeni bir döneme mi girecek?
Cevaplar belirsiz; ancak kesin olan şu ki, Türkiye siyaseti önümüzdeki yıllarda da iç ve dış dinamiklerin belirlediği sert bir mücadeleye sahne olacak.