Türkiye’de paranın siyasetin ve medyanın etkisi. Hikaye, son yıllarda Bilgi Üniversitesi ve Doğa Okulları gibi önemli eğitim kurumlarını satın alarak önemli ölçüde büyüyen Can Holding grubuna yönelik soruşturmalarla başladı.
Türkiye, haftalardır önde gelen iş adamlarını, finans ve medya kuruluşlarının yöneticilerini ve yakın zamana kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresinde yer alan kişileri hedef alan soruşturmalar ve tutuklamalarla karşı karşıya.
İsim listesi, büyük finans kuruluşları, siyaset, insan hakları ve medya figürlerinin yanı sıra güvenlik ve ekonomi alanlarında etkili isimleri de içerecek şekilde her geçen gün genişliyor. Bu arada, Türk uzmanlar, yaşananların artık yalnızca bir dizi münferit ceza davası olmadığına, ufukta beliren yeni bir siyasi dönemin arifesinde Türkiye’deki güç ve nüfuz dengesinin içsel olarak yeniden yapılandırıldığına giderek daha fazla ikna oluyor.
Türkiye’de paranın siyasetin ve medyanın etkisi: Para siyasetin hizmetindedir
Türkiye’de paranın siyasetin ve medyanın etkisi. Hikaye, son yıllarda Bilgi Üniversitesi ve Doğa Okulları gibi önemli eğitim kurumlarını satın alarak önemli ölçüde büyüyen, ardından Habertürk ve Bloomberg Türk’ün sahibi olan Ciner Grubu’nun bir kısmını satın alarak medya sektörüne adım atan Can Holding’e yönelik soruşturmalarla başladı.
Ancak asıl sürpriz, grubun sahibi Kemal Can’ın mahkemede verdiği ifadede ortaya çıktı. Can, medya grubunun satın alınmasının “üst düzey hükümet yetkililerinin emriyle gerçekleştirildiğini” söyledi. Bu ifade, iş adamları ile yetkililer arasındaki ilişkilerin dilinde bilinen bir Türkçe deyimdir.
Bu itiraf, kamuoyunda meseleyi yalnızca mali şüphelerle ilgili bir dosya açmaktan çıkarıp, şirketlerin siyasi anlaşmalar yapmak için mali paravan olarak kullanıldığı medya sahipliğinde devletin oynadığı gizli rolün açığa çıkmasına yol açtı.
Muhalefetin defalarca dile getirdiği bu suçlama, ülke medyasının artık bilgi aktarma aracı değil, resmi söylemi düzenleme ve ekonomik ve siyasi seçkinler arasında sadakat dengesini sağlama aracı olduğu iddiasını içeriyor.
Kara para aklama, yasadışı finansman ve medya yatırımı, kara parayı kullanarak beyaz bir imajı parlatma fikriyle kesişiyor.
Analistler, bugün yaşananların yolsuzlukla mücadele kampanyasından ziyade, medya sahiplik haritasının yeniden çizilmesi olduğuna inanıyor. Büyük medya kuruluşlarının kontrolü, “yük haline gelen” iş adamlarının elinden alınarak rejime daha yatkın olanlara devrediliyor. Bu da yolsuzlukla mücadele kampanyasının ülke içindeki nüfuzu yeniden dağıtmak için bir araç olarak kullanılması anlamına geliyor.
Bu sonuç, mevcut soruşturmaların, özellikle ABD’de yoğun kara para aklama suçlamasıyla karşı karşıya olan iş adamı Sezgin Baran Korkmaz’ın (SBK) davası olmak üzere, henüz tam olarak kapatılmamış önceki davalarla örtüşmesi gerçeğiyle de destekleniyor.
Ülke içinde etkili isimlerle bağlantıları bulunan Korkmaz, son dönemde X adlı sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarda ülkede “operasyon içinde operasyon” yaşandığını, “izlerin delillerle karıştırıldığını” ima ederek, devlet içindeki hizipler, özellikle güvenlik, finans ve medya ağları arasındaki çatışmaya örtülü bir göndermede bulunmuştu.
Soruşturmalar genişlerken isimler krizin derinliğini gösteriyor
Türkiye’de paranın siyasetin ve medyanın etkisi. Soruşturmalar genişledikçe, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ilk kurucularından ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın dostu olan iş insanı Cengiz Zapsu’nun sorgulanmak üzere arananlar listesine alındığı bilgisi ortaya çıktı. Kısa bir süreliğine yurt dışında bulunan ve “şüpheli değil, tanık” olduğunu iddia eden Zapsu’nun bir dizi telefon görüşmesinin ardından karar bozuldu.
Türkiye’de paranın siyasetin ve medyanın etkisi. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara ilk geldiği dönemde Erdoğan ile Washington arasında, daha sonra da Türkiye hükümeti ile Batı sermayesi arasında köprü vazifesi gören Zapso’nun isminin anılması bile, soruşturmaların iktidar yapısı içindeki hassas noktalara dokunduğuna dair güçlü işaretler veriyordu.
Zapso, son yirmi yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile yükselen iş dünyası liderleri arasındaki ilişkilerin mimarlarından biri oldu. Ayrıca medya ve finans yatırımlarının yönlendirilmesinde de önemli bir rol oynadı. Bu dönemde adının anılması, cumhurbaşkanının yakın çevresindeki çıkar dengelerindeki değişimi ve belki de Erdoğan sonrası döneme hazırlık olarak başlayan iç tasfiyeleri yansıtıyor.
Erdoğan’ın ardından para ve medya mücadelesi başlıyor
Türkiye’de paranın siyasetin ve medyanın etkisi, Habertürk soruşturmaların ardından ani yönetim değişikliklerine uğrarken, Flish TV gibi diğer kanalların yayınları durduruldu ve sahipleri uzun sorgulamalara maruz kaldı.
Ankara’daki gazeteciler, medyada “yeniden yapılanma” olduğunu, mesajların devletin mevcut “tonu belirleme” politikasına göre şekillendirildiğini, açık bir çatışmanın ise bu politikaya uygun olmadığını söyledi.
Türkiye’de paranın siyasetin ve medyanın etkisi. Bu operasyonların, Türkiye’nin iktidar partisi içinde yeni bir siyasi döneme girme hazırlıklarıyla aynı zamana denk gelmesi dikkat çekici. Erdoğan’dan sonraki liderliğin geleceği hakkında spekülasyonlar artarken, iktidarın güvenli bir şekilde devredilebilmesi için medyanın kontrolü en önemli öncelik haline geldi.
Türkiye’de paranın siyasetin ve medyanın etkisi. Resmi olarak Türk yetkililer bu önlemleri “örgütlü suç ve kara para aklamayla mücadele için gerekli temizleme operasyonları” olarak tanımlıyor, ancak tutuklama emirlerinin infaz zamanlaması ve delillerin yorumlanması konusunda şeffaflığın olmaması ve farklı standartlar, hukuk ve medya çevrelerinde yaygın bir şüphe uyandırdı.
Gözlemciler, durumun, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önceki dönemlerinde, ardışık hükümetlerin ekonomik ve siyasi rakiplerini ortadan kaldırmak için yolsuzlukla mücadele sloganını kullandığı döneme çarpıcı biçimde benzediğine inanıyor. Ancak bu seferki bariz fark, dolaşımdaki para hacmi ve sınır ötesi çıkarların iç içe geçmesinde yatıyor.
Özünde, bu operasyon dalgası, Türk rejiminin Erdoğan sonrası döneme hazırlıklarının bir parçası olarak okunabilir.
Son yirmi yıldır rejimden çıkar sağlayan siyasi ve ekonomik güçler, şimdi ister Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının devamı olsun, ister siyasi İslam ile ekonomik pragmatizmi birleştiren melez bir formül olsun, yeni rejimdeki konumlarını güvence altına almaya çalışıyorlar.
Türkiye’de paranın siyasetin ve medyanın etkisi. Kimi çevreler, “masayı temizlemenin” düzeni sağlamanın ön koşulu olduğunu söylerken, kimileri ise olup biteni, yeni Türkiye devletinde para ve nüfuzu kimin yönetme hakkına sahip olduğunu belirlemek için yolsuzlukla mücadele amacıyla yürütülen ulusal bir kampanyadan ziyade, çevre içindeki bir iç mücadele olarak görüyor.